Endülüs ve Italyan folklorundan da izler tasiyan tango, 19. yüzyilin sonlarinda Arjantin'de ortaya çikmistir. Kasvetli ve tutkulu görüntüsüyle diger danslardan ayrilir. Müzigi ve kökeni Latin danslarindan çok farklidir. Arjantin'de dogmus, çok uzun süre kesfedilememis, hak ettigi yeri bütün dünyanin onu fark etmesiyle almistir. "Tango" kelimesinin Afrika kökenli oldugu düsünülmektedir ve "bulusma yeri" veya "özel yer" demektir. Ancak bu Tango'nun da Afrika kökenli oldugu anlamina gelmez. Tango çesitli kültürlerin karisimidir; Afrika vuruslari, Kizilderili ritmi ve Latin etkisi Arjantin pampalarinin müzigiyle birlesmistir. Küba'daki Habanera, Ispanya'daki Contradanza ve Afrika-Arjantin kökenli bir dans olan Candombe, Tango'nun dogusunda etkili olmuslardir

19. yüzyilin son yillarinda Avrupa savaslar, kitlik ve ekonomik belirsizlikler yüzünden harap durumdaydi. Gelecekten pek az beklentisi ve anavatanlarinda geçirecekleri düzenli bir hayata karsi fazla ümidi olmayan bir çok genç adam, yeni bir hayata baslamak için Güney Amerika ülkelerine göç etmistir. Bunlardan yüz binlercesi Arjantin'in baskenti Buenos Aires'e gitmistir. Bu göçler sonunda aradiklarini bulamamislar ve büyük bir ümitsizlige düsmüslerdir. Kendilerini bu ülkede yabanci gibi hissetmisler ve hiçbir yere ait olmama duygusundan kurtulmaya çalismislardir. Bu kosullar altinda , bu baski altindaki kültür yeni bir müzigin dogmasina yol açmistir. Sosyal baskilar nedeniyle duygularini ifade etmekten kaçinmislar, bunun yerine kendilerini tangoyla özetlemislerdir. Büyük kentte düs kirikligina ugrayan göçmenlerin kirilan umutlari, sikintilari, baskaldirilari bu dansla disa vurulmustur.

Avrupa kökenli yeni Arjantinliler ortak bir kaderi paylasiyorlardi ama yine de çogu zaman umutsuzluk ve hayal kirikligi içindeydiler. Bu genç insanlar genellikle academias ve pregundies, yani kadin garsonlarin dans etmeleri için kiralanabildigi salas kafelerde vakit geçiriyordu. Kadinlari etkileyebilmek için genç adamlarin çok iyi dansçilar olmasi gerekiyordu, bu yüzden dans onlar için çok önemli bir hale geldi.

Profesyonel anlamda dans akademileri bulunmadigi için, erkekler birbirlerine Tango ögretmeye, sirayla erkek ve bayan adimlarini yapmaya ve kafelerdeki kadinlari bastan çikarmadan önce bu sekilde pratik yapmaya basladilar. Artik Avrupa danslarindaki kati kurallara bagli olmadiklari için erkekler, bayanlari dans ederken ustaca yönetmek için çok pratik ve çogu zaman da tamamen yeni yollar bulmaya basladilar.

Tango'nun Evrimi

1912 yilinda çikarilan Kadinlarin Evrensel Oy Kullanma Hakki yasasi insanlara yeni bir özgürlük anlayisi getirmis, Tango'ya da yeni bir hiz kazandirmisti. Artik Tango yapmak isteyen insanlar yalnizca alt sinifa ait degildi, yüksek sosyete mensuplari arasinda Tango partileri vermek moda haline geldi ve Buenos Aires'in zengin mahallelerinde kisa sürede birçok Tango salonu açildi.

Birinci Dünya Savasi sirasinda insanlar, savasin siddetinden kaçis yollari aramaya baslamisti ve zamanin karisikligina ragmen Tango unutulmamisti. Artik zaman degisiyordu ve yeni bir özgürlük havasi esmeye baslamisti. Tango macerasi bu duygularin bir yansimasiydi ve tangoya olan talep gittikçe artiyordu.

Tango'nun ünü Güney Amerika'dan New York, Londra ve Paris'e de yayildi; buralarda Tango dersleri verilmeye basladi.

Birinci Dünya Savasi'ndan çok kisa bir süre sonra tango Fransa'ya tasindi. Fransiz sosyetesi tangoyu bagrina basti. Fakat Avrupa'da yayginlasmaya baslayan tango biraz degisime ugramisti. Tangonun Fransiz versiyonu orijinaline göre daha duygusal, daha melankolik ve daha az ihtiraslidir. Tangonun Paris'teki bu büyük basarisindan sonra Arjantin'de halka açik yerlerde tango yapilmaya baslandi. 1940'lar tangonun altin çagi olarak ifade edilir.

Juan Peron 1946 yilinda devlet baskani oldu ve bu dönemde Tango popülaritesinin zirvesine eristi, Peron ve esi Evita da Tango sevdalisiydi. Fakat 1950'lerde çesitli nedenlerden ötürü tango tekrar yeraltina dönmeye basladi. 1952 yilinda Evita'nin ölümü ve Amerikan Rock'n'Roll müziginin ortaligi kasip kavurmaya baslamasi ile birlikte Tango yeniden gözden düsmeye basladi. Tango yine zamanina ait olmayan bir dans olarak görülmeye baslandi.

Göç edenler artik kendilerini yabanci olarak görmüyorlardi, Arjantin'li olduklari fikrini benimsemislerdi ve artik Tango'nun onlarin ülkelerine olan hasretlerini hafifletici bir özelligi kalmamisti. Ekonomik düsüs, 1940'larin tipik büyük Tango toplantilarinin ve orkestra dinletilerinin düzenlenmesini çok zor bir hale getirmisti. Tango müzigi hala küçük gruplar tarafindan icra ediliyordu ama artik izleyiciler dans etmektense dinlemeyi tercih ediyordu.

1950 – 1980 yillari arasinda Arjantin bir sürü diktatör tarafindan yönetildi. Dansetmek yasaklandi. Özgürlükle birlikte tango bütün ihtisamiyla birlikte geri döndü.

1980'lerde büyük bütçeli yapimlar için dünya turlari düzenlemeye baslandi ve Arjantin disinda da Tango'ya olan ilgi yeniden canlandi. Bu akimin etkisi öyle büyük oldu ki, yepyeni bir nesil Tango ile ilk defa tanisti. Bu dönemde Kuzey Amerika'da, Avrupa'da ve Uzak Dogu'da Tango kulüpleri, salonlari ve okullari açilmaya basladi.